YABAN KİTAP ÖZETİ
Ahmet Celal, bir Osmanlı padişahının oğludur. Savaş esnasında vurulmuş ve kolunu kaybetmiştir. Bu hazin hadiseden sonra, dünyadan elini eteğini çekmiş ve toplumdan kaçmak, sessiz sakin bir yerde yaşamak için Anadolu'nun ücra köşelerini seçmiştir. Bu sebebten dolayı, onun subaylık yaptığı dönemde ona emirer olarak hizmet eden M. Ali'nin köyüne gider.
Köydeki ilk günleri onun için çok zor olmuştur. Çünkü bundan önceki yıllarda, İstanbul'da yaşamış ve oranın kültürü ile bezenmiştir. Köylüler ona, oranın yabancısı olduğu için "Yaban" derler. Fakat, Ahmet Celal bu lakabı kendine laik bulmaz. Çünkü o, kolunu salt bu bu millet için kaybettiğini savunur. Onun için köydek ilk iki hafta köy yaşantısını alışma safhası olarak geçer. Bu arada M. Ali'nin müstakil evinin bir odasında kitaplarıyla gününü geçirir. Kitapları bir nebze dahi olsa yalnızlığını ve acısını unutmayı sağlar. Onlar, onun en iyi dostu olmuştur. Bu zaman zarfında, M.Ali'nin annesi, kız kardeşi ve kardeşi İsmail'le tanışır. Köy ortamı ona, İstanbul gibi büyük bir yerde yaşadığı için çok rezalet gelir.
Haftalar ilerledikçe Ahmet Celal, köy ahalisiyle yavaş yavaş tanışır. Köyün en zengini Salih Ağa, muhtar ve Süleyman adında karısını söz geçiremeyen adamla samimiyet kurar. Fakat, bu samimi yet sınırlıdır. Ahmet, onlara hep savaştan, Atatürk'ten ve Onun yaptıklarından bahsederken onlar, onu hiç ciddiye almaz ve bir gün düşman gelip, ülkeyi Osmanlıdan alacak ve onlar huzurlu bir ortamda yaşayacaklarını inanırlar.
Bir gün Ahmet Celal, köyün civarına gezmeye çıkar. Çünkü, köy halkının düşünceleri onun acısına tuz ekiyordu. Bundan dolayı yaylalara çıkar; doğanın verdiği huzur ile hem acısını hem de yalnızlığını kısmen de olsa unutur. Yine yaylalarda gezerken bir kız görür. Kız, istanbuldakiler gibi bakımlı, giyim-kuşamı iyi olmasa bile, onu çok etkilemiştir. Onunla konuşmak ister; fakat kız ondan kaçar. Çünkü o, köylülerin tabiri ile buraların yabanıdır. Günler geçmesine rağmen, kızı unutamamaktadır. Onu tekrar görmek ve konuşmak için yaylaya çıkar. Bir süre bekledikten sonra yine aynı kız oraya gelir. Ahmet onunla konuşmak ister; fakat nafile. Kız ondan yine kaçar. Fakat o, bu sefer onunla konuşamaya kararlıdır. Ve kızı bir süre kovaladıktan sonra onu yakalar. Kız , sudan yeni çıkmış balık misali, kaçmaya çalışır. Ahmet onu sakinleştirdikten sonra ona, "sadece seninle konuşmak istiyorum." der. Fakat kız yine de kurtulamk için çabalanır. Bir süre sonra, kızın isminin Emine olduğunu öğrenir.
Bu arada cephede savaş şiddetlenmiş ve köylerden tekrar askere çağırılanlar olur. Bunlardan bir tanesi de M.Ali'dir. Onun evden ayrılması ile artık yazarın köyde samimi olacağı, dertlerini anlatabileceği kimse kalmamıştır. Bir kaç hafta daha M. Ali'nin ailesiyle birlikte kalır. Fakat İsmail'in Emine'yi sevdiğini ve onunla evleneceğini duyunca evden ayrılır. Köyde başka bir yerde yaşamaya başlar. Fakat, kolunu kaybetmiş olmasından dolayı yardıma muhtaçtır. İlk zamanlar Süleyman onun ihtiyaçlarını gidermeye çalışır. Aslında o da yazar gibi terkedilmiş ve yapayalnızdır. Karısı, onu asker kaçağı birisiyle aldatmış ve ve İstanbul'a kaçmıştır. Fakat Süleyman karısını çok sevmektedir. Onu bir türlü unutamaz. Aradan günler geçer. Bir gün İsmail'in Emine ile evleneceğini duymasına rağmen yazar, muhtar gider ve Emine'yi kendisine istemesini söyler. Bunun üzerine muhtar hanımını Emine'nin evine gönderir. Ama Emine bu işe "Hayır" der. Üstüne üstelik yazara kolsuz olduğu için ağır hakaretlerde bulunur. Kendisi hakkında söylenen lafları yazar muhtarın ağzından duyunca deliye döner. Ona göre İsmail, Emine'ye layık birisi değildir.
Birkaç hafta sonra, İsmail'in Emine ile evlenmek üzere hazırlık yaptığını kahvede işitir. Emine'yi kafasından silmeyi başarmış; fakat bir türlü kalbinden atamamıştır. İkinci kez hayal kırıklığına uğrar. Bunun hıncını Süleyman'ı azarlayarak, karısı hakkında ileri geri konuşarak çıkartır. Bu kavgadan sonra, Süleyman daha fazla dayanamaz ve köyü terkeder. Yazar pişmandır ama çok geçtir.
Süleyman'ın evi terketmesinden sonra, kendisine yardım etmesi maksadıyla Emeti Kadın'ı tutar. Onun Hasan adında bir torunu vardır. Emeti Kadın hem torunu Hasan'ı hem de yazara bakmaktadır. Torunu Hasan küçük bir çobandır. Yazar, onunla koyunları otlatmaya çıkar. Böylece hem Emine'yi tekrar görmek hem de acılarını unutmak ister. Bu sırada dağların arkasından top sesleri gelmektedir. Buradan da anlaşılacağı gibi savaş köye doğru gelmektedir. Bu arada Emine İsmail'le evlenir. Yazar, bir daha köyün içinde gezemez olur.
Aradan fazla geçmez. Köye bir şeyh gelir. Köylülere, yurdumuzun düşmanlar tarafında zaptedildiğini ve niyetlerini Anadolu'yu elimizden almak olduğunu; yeşil sarıklıların bizi düşmana karşı savunduklarını ve müslüman olmak isteyen kraliçeden bahserder. Bu olayı yazar, Emeti Kadı'nın duyduklarından öğrenir. Bunun üzerine yazar sinirlenir ve şeyhe gider , onunla kavga eder.
Savaş cephelerde son surat devam etmektedir. Düşman uçakları köyün üzerinde kol gezmekte ve bir takım kağıt parçalarını yere atmaktadır. Kağıtta "Sakın yerinizden yurdunuzdan olmayınız. Biz size kötülülük etmeğe gelmiyoruz. Halife ve padişah bizimle beraberdir. Biz sizi Kemal'in çetelerinden kurtarmak için harbediyoruz." yazar. Köylüler, bunu okuyunca yazar, her birinin gözünün parıl parıl parlamağa başladığını görür. Bir akşam üstü eve dönmek üzere iken "Davranma!" diye bir sesle irkilir. Yazar ilk başta anlamazlıktan gelir; fakat bir kaç adım atar atmaz bir kurşun kulağının dibinden bir arı gibi vızıldayarak geçer. Yazar, bunun bir asker kaçağı olarak düşünür; ama ateş eden bir Türk askeridir. Az kalsın bir Türk askerinin kör kurşununa hedef olacaktı. Onlara durumu anlattıktan sonra birliğin (topçu müfrezesi) komutanlarından savaş hakkında bir kaç bilgi alır. Konuşmalardan yazar, Türk Ordusu'nun savaşı kazanacağından ümitperver olur. Artık savaş, köye çok yakın yerlerde cereyan etmektedir.Bu sebebten dolayı birlikler, köy yollarını kullanmaktadır.
Bir gün inanılmaz bir olay olur. Yazar, muhtar ve diğer köy ahalisi kahvede otururlarken, uzaktan çok dağınık halde bir birlik gelmekte olduğunu görmektedirler. İlk başta düşman sanılan birliğin daha sonra Türk Ordusu'ndan olduğu anlaşılır. Bekir Çavuş, savaşın son gelişmelerinden haberdar olmak için askerlerden bir kaç tanesini "Komutanınız nerede ?" diye sorar. Daha sonra birlik komutanı bir başçavuş çıkagelir. Başçavuş yorgun ve perişan haldedir. Bir süre Başçavuşla muhtar bakıştıktan sonra sarmaş dolaş olurlar. Çünkü o, bir zamanlar köyde yaşamış ve öldü sanılan Emine'nin babasıdır. Cephedeki bir kaç olaydan ve gelişmelerden konuştuktan sonra muhtar ona kızı Emine'yi hatırlatır. Daha sonra muhtar "Daha önce nerelerdeydin?" diye sorar. Bunun üzerin Başçavuş, on yıl moskofa esir düştüğünü ve esaret yıllarını anlatır. Bu arada Emine kahvehaneye babasıyla görüştürülür. İlk başta Emine, ürkek bakışlarla babasına baktıktan sonra göz ucuyla da yazara bakar ve utangaçlığından ne yapacağını bilemez. Bir süre bakıştıktan sonra yazar, Emine'nin artık İsmail'i sevmediğini bakışlarından anlar. Artık bu noktadan sonra, yazarla Emine arasında bakışmalarla birbirlerine olan aşklarını ilan ederler. Ama bir sorun vardır: Emine'nin İsmail'le evli olması. Bir müddet sonra başçavuş, anasını görmeye gider; askelerini de bir süre mola yapmak üzere muhtara bırakır.
Ertesi gün, sabah erkenden birliğin yola çıktığın öğrenilir. Dağın arkasındaki top sesleri iyiden iyiye artmaktadır. Köylüler bu olaya karşı tedirgindir. Çoban Hasan'la yazar arada sırada koyunları yaylaya çıkartırlar. Fakat, bir gün Küçük Hasan yaylaya kendisi gider. Ne olduysa o gün olur. Yazar, Küçük Hasan'ın "Geliyorlar" diyerek bağırmasıyla uyanır. Hasan'a "ne olduğunu" sorar. Benzi solmuş, soluk soluğa kalan Hasan :
- Aha onlar, senin dediklerin.Te karşıki belin üstünden yürüyüp geliyorlar.
Yazar bir süre kendini toparlayamaz. Çocuğun yüzüne bön bön bakar. Endişe ile apar topar bir kaç eşyasını toplamaya başlar; fakat kolu olmadığı için yardıma ihtiyacı vardır. Emeti Kadın'ı arar ama bulamaz. Evin etrafına bakınır hiç kimseyi bulamaz. Belliki köylü korkudan saklanmış olmalı. Düşmanın hemen köye girmek üzere olduğu, ağır topçu taburunun araba ve demir şakırtılarının seslerinden anlaşılıyordu. Yazar hemen kapısını kilitler, pencereleri kapatır. Aradan fazla geçmez. Dışarıda garip garip sesler gelmektedir. Bu sesler Yunancadır. Köy tamamen düşman askerleri tarafından ele geçilir. Her eve baskın düzenlerler. Bulduklarını köy meydanına çıkartırlar. Sırada yazarın evi vardı. Asker kapıyı açmaya çalışır aman nafile kapı kilitlidir. Son çareyi kapıyı kırmakta bulur.
İlk başta yazar, askere diklenmeye çalışır; sonuç vermeyince kendini düşman askerine bırakır. Bir süre sonra yazar, arayıpta bulamadığı köy halkının toplandığı yere götürülür. Burada askerler kadınlara, genç kızlara tacizde bulunur. Yazar bundan rahatsızlık duyar. Aslına bakarsan o, sadece Emine için endişe duymaktadır. Emine'ye baktıkça hem onları korumak hem de Emine'ye sakat olduğu halde erkekliğinden ödün vermediğini göstermek maksadıyla askerlerin arasından Rumca bilene, onu komutanın yanına götürmesini ister. Asker onu alır, komutanının yanına götürür. Yazar Fransızca bildiği için ona, Fransızca olarak askerlerinin halkı eziyet ettiklerini ve genç kızlara tacizde bulunduğunu ifade eder. Yunan subayı onu dinledikten sonra tekrar toplanma noktasına geri götürür. Ve askerlere ve köy halkına eziyet edilip edilmediğine dair sorular sorar. Ahali korktuğu için bir şeyler söyleyemez. Daha sonra askerler, köydeki bütün evleri arama yaptırarak silah namına ne varsa hepsini toplattırır. Ve köylülerden yiyecek, içecek toplarlar ve bunu para karşılığında aldıklarını göstermek maksadıyla öylülere bir kağıt verirler. Cahil köylüler buna inanır ve olan tüm yiyeceklerini teslim ederler. Halbuki Türk askerleri geldiğinde onlardan her şeylerini esirgemişlerdir. Eski bir subay olan yazar, düşmanın köylülerden yiyecek ve içecek toplamasından en az bir iki haftaya kalmaz köyden ayrılacaklarını yorumlar. Bir kaç gün ilerledikten sonra, yazar Emeti Kadın'ın çığlıkları ile uyanır. Hasan'a işkence ederler. Zavallı çocuk her tarafı yara bere içinde, acılar içinde kıvranmaktadır. Yazar ilk başta Hasan'ın öldüğünü zanneder ama nabzını yokladığında yaşıdığını farkeder. Yazarın endişesi giderek artar.
Ertesi gün, askerler topladıkları eşyaları saracak bir şey aramak için yazarın evini basarlar. Hasan o esnada çarşafın arasında yatmaktadır. Yazar, askerlere "Ne istiyorsunuz" der. Onlar cevap vermeden, aniden çarşafı öyle bir hızla çekerler ki Hasan yere "pat" diye sertçe yere düşer. Zaten hali perişan olan Hasan, bu sefer ölümü atlatamaz. Olduğu yerde yığılır kalır. Emeti Kadın ve yazar Hasan'a yardım etmek için koşarlar; fakat Hasan ölür. Ağlamalar, sızlamalar yazar kendini tutamayarak askere bir yumrukta yere serer. Olaylar bu esnada cereyan eder. Köylüler ilk defa da olsa yazarı haklı bulur ve askerlerin üzerine yürürler. Ortalık karışır. Bu karışıklıktan yararlanarak Emine ile yazar kaçarlar. Bu esnada yazar, böğründen vurulur. Fakat bu acıyı o anda hissetmez.sadece yazar değil, aynı zamanda Emine de sol bacağından yaralanmıştır. Kaçabildikleri yere kadar kaçarlar. Bir yere vardıklarında oturup dinlenmeye karar verdiklerinde vurulduklarını anlarlar. Hele Emine'nin yarası daha ağırdır. Kalkacak durumda değildir. Bu sebebten dolayı yazar Emine'yi yalnız bırakır ve yoluna devam eder.
KİTABIN ANAFİKRİ: Aydın birisinin köy halkı ile uyuşmazlığı ile birlikte Anadolu insanın bakımsızlığı, köylülerin olaylara karşı cahilliği ve yazarın yalnızlığı.
bişi değil arkadaşlar...
Kitabın Adı : İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ
Yazarı : Charles DİCKENS
Basıldığı Yer/Yıl : ALTIN YAYINEVİ/1980
ÖZETİ
1775 yılının Kasım ayının dondurucu bir gecesinde eski ve saygı duyulan Tellson bankasının temsilcisi Mr. Jervis Lorry, bir posta arabasıyla Dover şehrine gider. Orada son günler, Londra’dan geri dönmesi için ülkesine çağrılan Lucie Manette adında güzel bir Fransız ile buluşacaktır. Birlikte Paris’e giderler. Manette‘nin babası, Dr. Manette, Defarge’lerin meyhanesinin üstündeki küçük bir tavan arasında gizlenmektedir. Dr. Manette Bastille hapishanesindeki bir hücrede tek başına 18 yıl hapis tutulmuştur. Şimdi, ruhsal dengesi bozulduğundan İngiltere’ye mülteci olarak götürülecektir. Lorry ve Luci Manette’nin Paris gezisine Tellson bankasının Jerry Cruncher adında sadık, garip görünüşlü bir hizmetkârı da eşlik eder.
Defarge’lerin meyhanesi, Paris’teki ihtilalcilerin merkezidir. Eski rejimin baş düşmanı olan Defarge’ler tavan arasını Dr.Manette’ye vermişler ve Dr. Manette de hergün geçmişini hatırlamaya çalışmıştır. Bu arada Bn.Defarge ihtilâl geldiği zaman ortadan kaldırılmasını istediği bütün aristokratların adlarını içeren garip bir atkı örmektedir.
Lucie ve Jarvis Lorry’nin yaşlı Dr.Manette’yi Londra’ya getirmelerinden beş sene sonra, John Barsad adındaki bir adamın İngiltere aleyhine casusluk yapmakla itham ettiği Charles Darney adındaki bir Fransızca öğretmeninin yargılanmasında bulunurlar. Manette’ler beş sene önce Fransa’dan İngiltere’ye dönerlerken Darney’e vapurda rastladıklarını söylerler.Darney’i parlak bir avukat olan, Sydney Carton kurtarır. Carton sanığa o kadar benzer ki diğer avukat Mr. Stryver, sanığı “tanıyanlar”ın ifadelerini alt üst eder.
Yargılanmadan sonra, Darney ve Carton Manette’lerin mütevazi evlerini sık sık ziyaret ederler. Darney’in St.Evemonde’ler denen bencil Fransız aristokratlarının mirasçısı oldukları anlaşılır. Onlarala hiçbir alışverişte bulunmamaya karar veren Darney Londra’da yaşamaya karar vermiştir.
Parlak fakat istikrarsız biri olan Carton, Mr. Stryver’ın davalarının hazırlanmasıyla görevlendirilirse de çok defa sarhoş olduğundan duruşmalarda hazır bulunamaz.Her iki genç de Lucie ‘ye kur yaparlar.Darney’i seçtiği zaman Carton asil bir hareketle Lucie’nin seçtiği bir kimse için hayatını feda etmeye hazır olduğunu söyler.
Darney ve Lucie evlenirler. Fransa’da ihtilâl patlayıp, ihtilâlciler Bastille hapishanesini basarak mahkumları serbest bıraktıkları zaman, küçük kızları altıyaşındadır. Charles Darney’in amcası St.Evrémondé Markisinin kullandığı arabanın küçük bir çocuğu öldürmesi Fransız köylülerini öfkelendirmiştir. Çocuğun babası Markisi mahkemeye getiremeyince, yatağında öldürmüş ve bunun sonucunda da asılmıştır.
Bir gün İngiltere’deki yeni St.Evrémondé Markisine bir mektup gelir. Darney, mektuptan, ailesinin eski hizmetçisinin ihtilâlciler tarafından hapsedilir.Markis’e müdahale ederek kendini kurtarmasını rica eder. Çünkü tutuklandığı zaman Charles’in emirlerini yerine getirmeye çalışarak halka aile namına tazminat vermektedir. Darney, şerefli bir düşünceyle, Fransa’ya giderek bir şeyler yapmaya karar verir.
Böylece, Paris’e Tellson bankasının bu şehirdeki bir işini yönetecek Jarvis Lorry ile birlikte gider. Darney, şehre gelir gelmez, ül***e dönen bir aristokrat diye tutuklanır. Haber İngiltere ulaşır ulaşmaz, Lucie ve Manette, yardım için Fransa’ya giderler. Bastille zindanında uzun yıllar hapsediln Dr.Manette, bu olayın damadının kurtulmasına yardımcı olacağını düşünür.
Manette’ler Paris’e geldiği zaman terör rejimi tam bir egemenlik kurmuştur. Kana susamış ihtilâlciler, yaşlı doktora saygı gösteriyorlarsa da, Defarge’lerin St.Evrémondé ailesi mensuplarına besledikleri nefret öylesine derindir ki, Darney mahkeme önüne çıkarılmadan önce, bir buçuk yıl hapis yatar.Bütün bu süre zarfında Lucie kocasını göremez.
Darney, sonunda mahkeme önüne çıkarılır. Bn. Defarge mahkeme salonunun ön sırasında oturur, şeytani atkısını örer ve Darney’in öldürülmesini ister. Charles, St. Evrémondé’lerle hiçbir alışverişi olmadığını söyler ve gerçekte ailenin servetinin yıllarca zarar verdikleri halka geri verilmesini emrettiğini söyler. Halkın saygı duyduğu Dr. Manette adının lehine konuştuğu zaman, mahkemedeki dinleyiciler kendisini alkışlarlar. Darney serbest bırakılır.
Mahkeme kendisini serbest bırakmakla beraber, Darney’in Fransa’dan İngiltere’ye gitmesine izin vermez. Manette’ler bu zaferi henüz kutlamamışlardı ki, Darney yeniden tutuklanır. Defarge’ler ve kimliği belirtilmeyen esrarengiz bir tanık onu, halk düşmanlığıyla suçlamıştır. Darney, hücresinde teselli edilemez bir durumda kendisini suçlayanın kim olabileceğini, Lucie’nin eski sadık himetçisi Bn.Pross , uzun yıllardır görmediği kayıp kardeşini Paris sokaklarında görür. Bu senelerce önce İngiltere’deki mahkemede Darney aleyhine tanıklık yapan hain John Barsad’dır.
Şimdi, Sydney Carton da Paris’tedir. İhtilâlcilerin bir casusu olarak Barsad’la görüşür. Kendisini, daha önce İngiltere için casusluk yapmış biri diye teşhir edeceği tehtidinde bulunarak, onunla gizli bir antlaşma yapar.
Darney’in yeni mahkemesinde, Mr. Deuarge, St. Evrémonde’ları iğrenç suçlamalarla karalayan bir liste çıkarır. Adam, Dr. Manetta’yı da, Darney aleyhindeki tanıklar arasında gösterir. Bu önemli belge, ihtiyar doktor tarafından Bastille’deki hapis hayatı sırasında yazılmış ve ihtilâlciler burasını ele geçirdikleri zaman Defarge, Dr. Manette’nin hücresinde bulmuştur.
Belgede St. Evrémondé Markisinin dehşet saçan bir suçu nasıl işlediği ve tutuklandığı anlatılmaktadır. Soyluların hukukuna göre Markis Bn. Defarge’in kız kardeşi yoksul bir kızın ırzı geçmiştir. Kız ölüm döşeğindeyken Dr. Manette Evrémondé ailesini lanetlemektedir.
Uzun yıllar unutulan bu belgenin hakimler üzerinde etkisi olur. Bunu yazdığını reddetmesine ve hakimlerden merhamet dilemesine rağmen, Dr.Marnette’nin sözleri göz önüne alınmaz Darney’in atalarının işlediği suçların cezasını çekmesi kanaatiyle 24 saat içinde giyotinle öldürülmesine karar verilir.Fakat yıllardı kendisini terkeden Sydney Carton, şimdi sevdiği kadının kocası adına hareket etmeye karar verir.Şantaj yaptığı Barsad’ın yardımıyla, Barney’in hücresine girmeyi başarır. Kendisi ile elveda içkisi içeceğini söyleyerek Barney’in içkisine uyuştutucu madde katar ve onunla elbiselerini değiştirir. Mahkuma çok benzediğinden Carton, Darney’in adına giyotin altına yatacaktır.
Bu arada Bn.Defarge Lucie’nin küçük kızı da dahil bütün aileyi ihbar etmek için Manette’nin evine gider. Bn.Pross Darney’ler Fransa’dan kaçarken onun onları yakalamasını engeller. Bu sırada Bn.Defarge Bn.Pross’la boğuşurken kendi silahıyla kendini öldürür.
Tüm bu olaylar olurken Carton giyotine götürülüyordur. İdam anı gelip giyotin düşmeden önce söylediği söz aynı zamanda kitabında sonu olur:
“Şimdiye kadar yaptığım her işten çok daha iyi bir iş yapıyorum.Şimdiye kadar böyle bir huzura kavuşmamıştım.”
Karakterler Hakkında Bilgi:
Dr.Alexandre Manette: Bir zamanların güçlü parlak doktoru;Bastille zindanında geçirdiği on sekiz sene sonunda hemen hemen yıkılmıştır.
Lucie Manette: Dr. Manette’nin kızı,Darney’in karısı;kocasına ve ailesine bağlı bir kadın.
Charles Darney:St.Evrémondé Markis’ininin ve aristokratların zulmüne karşı cephe alan yeğeni.
Sydney Carton:Kendi kendisini yıkan,fakat parlak bir avukat.
Madam Defarge:Aristokratlardan intikam almaktan başka bir şey düşünmeyen biri.
Bn.Pross:Lucie’nin kaba ve güçlü hizmetçisi ve arkadaşı.
Yazar Hakkında Bilgi:
Charles DİCKENS
1812 yılında Landport’ta doğdu.İngiliz edebiyatının en ünlü yazarlarından biridir.Doklarda çalışan küçük bir memurun oğludur.Çocukluğu sıkıntılar içinde geçti.Babasının hapse girmesi nedeniyle iyi bir öğrenim yapamadı.Küçük yaştan itibaren hayatını kazanmak zorunda kaldı.Bir noterin yanına katip olarak girdi;kendi kendini yetiştirdi.Mizah yanı çok güçlü bir insandı.”Boz” takma adıyla yayınladığı resimli mizah hikayeleri çok beğenildi. Oldukça üretken bir yazar olarak tanımlanır.Özellikle toplum sorunlarını işledi. Romanda kişiler basit tabakalardan seçilmesine rağmen, davranışları, karakterleri, konuşmaları ile günlük hayatta sık sık rastlanan kişilerdir. Aslında bu kişilerle İngiliz toplumunun düzeltilmesi gereken kurumlarını; sözgelimi borçlu hapishaneleri, fabrikaları, yatılı okullar gibi konuları eleştirmiştir. Bu yönüyle bir sosyal reformcu yazar niteliği göstermektedir. Bu tutumuyla hükümeti harekete geçirmeyi umut ediyordu. Kendisinden sonra gelen bir çok sanatçıyı etkiledi.1870 yılında öldüğü zaman büyük adamlar için ayrılan Westminster Abbey mezarlığına gömüldü.
YAZAR HAKKINDA BİLGİ…
STEINBECK, JOHN(ERNST): d.27 şubat 1902,Salinas,California-ö.20 Aralık 1968,New York Kenti, ABD)
1962 Nobel Edebiyat Ödülü’nü olan ABD’li romancı,Büyük Bunalım yıllarında geçen göçmen tarım işçilerinin kötü yaşam koşullarını anlattığı The Grapes of Wroth (1939, Gazap Üzümleri,1948,1986)adlı romanıyla ünlüdür.
1920-26 arasında aralıklı olarak California’daki Standford Üniversitesi’ne devam etti, ama mezun olamadı. Kitaplarıyla başarıya ulaşmadan önce işçi olarak çalışırken yazmayı sürdürdü. Bu sırada edindiği deneyimler yapıtlarında işçilerin yaşamlarını gerçekçi biçimde anlatabilmesinde önemli rol oynadı. Geniş okur kitlesince beğenilen ilk yapıtı, Meksika asıllı Amerikalıları sevecen bir bakışla anlattığı Tortilla Flat’ti (1935;Kenar Mahalle, 1944,1968/ Yukarı Mahalle,1951,1984)Bu kitabındaki sevecen Mizah, sonraki romanı In Dubious Battle’da(1936;Bitmeyen Kavga,!949,1985) yerini keskin, uzlaşmaz bir bakışa bıraktı. Bu romanında Steinbeck tarım işçilerinin grevini ve greve önderlik eden iki Marksisti anlatıyordu. Yayımlandığı yıl oyunlaştırılan ve filme alınan kısa romanı Of Mice and Men (1937,Fareler ve İnsanlara Dair, 1945/Fareler ve İnsanlar Üzerine,1967/ Fareler ve İnsanlar,1951,1988)ise iki göçmen işçi arasındaki garip, karmaşık ilişkinin trajik öyküsüydü. Pulitzer Ödülü’nü kazanan Gazap Üzümleri de 1940’ta sinemaya aktarıldı. Romanda Steinbeck, Oklohoma Dust Bowl’dan California’ya göç eden yoksul bir aileyi ve onları sömüren acımasız tarım ekonomisini anlatıyordu.
Steinbeck’in önü daha çok 1930’larda yazdığı işçilerin yaşamını anlatan doğalcı romanlardan kaynaklanır. Bu romanlarda zengin simgesel yapılar kurmuş arketip olarak nitelendirilebilecek efsanevi karakterler.
KARAKTERLER:
George:Çiftliklerde işçi olarak çalışan işçi Lennie’nin en yakın arkadaşı
Lennie:George’un en iyi dostu o da hayatını çalışarak kazanıyor
Candy:Tek kolu olmayan çiftliğin en yaşlısı olan kimse
Slim:Çalışanlar arasında sözünü geçiren tek kimse
Whit:Çiftlikte çalışan kısa boylu kişilik
Curley:Çiftlik patronunun kendini beğenmiş oğlu
Crooks:Zenci seyis. Zenci olduğu için diğerleri tarafından dışlanıyor
Carlson:Çiftliklerde çalışan işçilerden biri
Clara Teyze:Lennie’yi küçüklüğünden itibaren büyüten kimse.
KİTABIN ÖZETİ
George ve Lennie çiftliklerde dolaşarak işçilik eden iki arkadaştır. George ufak tefek, canlı, yanık tenli, keskin bakışlı bir adamdır. Lennie ise iri bir insandır. Ölgün gözler düşük ama geniş mi geniş omuzlara sahiptir. George ve Lennie iki zıt kutup oldukları halde aralarında büyük bir dostluk vardır. Bu büyük dostlukta, birlikte hep çalışarak çiftlik ararlarken kat ettikleri yollar boyunca kendini göstermiştir. Birbirlerine çok bağlanmışlardır.
George akıllıdır, işini bilir. Tabiatı sever. Lennie ise dev kuvvetine sahiptir. Fakat ruhen çocuktur. Halleri davranışları çocukçadır,aptalcadır. Lennie’nin yumuşak bulduğu her şeyi okşama alışkanlığı vardır. Bu ikisi Soledad kasabasının çiftliğinden bir iş haberi alırlar ve hemen yola koyulurlar. Oraya vardıklarında bu çiftliğin patronu bunları pekte iyi karşılamaz. Patronla kalmayıp birde patronun oğlu çıkar başlarına dert. Kendisi ufak tefek olduğundan Lennie gibi iri vücutlu insanlara gıcık kapar ve bu tip insanları hiç sevmez. Adamın adı Curley’dir. Ama bu Curley’nin başında da bir dert vardır. Yeni evlendiği karısı. Çiftlikte fingirdemediği adam kalmadı derler onun için ve gözünü yeni gelen George Ve Lennie’ye dikmiştir. Çiftlikteki en iyi arkadaşları Slim’dir (özellikle George’un) Çiftliğin bunağı ise Candy denilen bir eli bileğinden kesilmiş olan bazıları için işe yaramayan yaşlı bir adamdır. George ve Lennie’nin planları bu çiftlikte bir ay çalışıp kendilerine bir çiftlik satın almaktır. Tabii Candy’i ve Candy’nin biriktirdiği parasını yanların alarak…
Üç kişinin haydi kendi topraklarını işlemek, kimsenin emri altına girmemektir. Lennie’nin tek isteği ise evlerindeki tavşanlara kendisi bakmak istemesidir.Çiftlikte birde seyis vardır. Ama zenci olduğu için diğer çalışanlar tarafından dışlanıyordur. Çiftlikte akşamüstü iş bittikten sonra nal oyunu oynanır. Milletin tek eğlencesi bu oyundur. O sırada Lennie samanlıkta Slim’in ona verdiği köpekle oynuyordur. Ama daha önce fareyi severken öldürdüğü gibi bu köpek yavrusunuda oracıkta aşırı sevmekten öldürmüştür. Daha sonra Lennie’nin yanına Curley’nin fingirdek karısı gelir. Lennie kadınla biraz konuştuktan sonra kadın aynen “benim saçımda yumuşaktır gel benimkini de okşa” demiştir. Lennie tuttuğu saçı bırakmadığı için kadın korkuya kapılmıştır ve çığlıklar atarak samanlığı ayağa kaldırır. Lennie’de buna sinirlenerek kadının ağzını kapatır ve onu nefessizlikten öldürür. Oradan hızlıca kaçar. Bunun üzerine çiftlikteki herkes başta Curley olmak üzere Lennie’yi aramaya çıkarlar. Lennie ise daha önceden başlarına bir olay gelirse George ile anlaştıkları çalılıkların arkasına kaçmıştır. George’u buldukları yerde öldüreceklerini bilmektedir. Lennie çocuk ruhlu olduğu için kendini savunması çok zordur. George kahrolurken Lennie’nin saklandığı yere gelmiştir bile. Lennie elindeki küçük ölü köpek yavrusuyla onu beklemektedir. George Lennie’nin arkasına ona hüzünlü hüzünlü bakar. Lennie sahip olacakları evi ve bakacağı tavşanları hayal ederken bir el silah sesi duyulur. Curley ve çalışanlar yanlarına geldikleri zaman Lennie’yi yerde ölü olarak yattığını görürler ve George’a aptal aptal bakarlar. George olayın etkisinden kurtulamaz ve teselli için Slim’le birlikte olay yerinden uzaklaşırlar.
KİTABI NEDEN SEÇTİM?
İlk önce kitabın dünyaca tanınan bir eser olduğunu dudum ve daha önce okumadığım için incelemek istedim. Kitabın yazarı olan John Steinbeck’i dünyaya tanıtan ilk eser olduğu için daha çok ilgimi çekti. Kitabı okumamdaki bir başka önemli etken ise eserin Burns’un “insanlarla fareler hiçbir zaman hayellerini gerçekleştiremezler” mısrasındaki anlam üzerine yazıldığını öğrenmem oldu.
Eserin bir bölümünde ırkçı ayrımının yapılmasının konu alınması da beni etkileyen faktörler arasında sayılması söylenebilir.Eser roman-piyes tarzında yazıldığı için bana sıkıcı gelmedi. Olayların birbirini takip etmesi ve ilgi çekici olması beni daha da kitaba bağladı.
KİTABIN ADI : ESKİCİ VE OĞULLARI
YAZARI : ORHAN KEMAL
YAYIN EVİ : REMZİ KİTABEVİ
BASIM YILI : 1985
KİTABIN KONUSU:
Eskici ve Oğulları’nda topal eskici ile iki oğlunun özlemlerini,düşlerini,bu özlemlerle düşleri gerçekleştirmek için verdikleri savaşı ve sonunda ellerinde avuçlarında kalanı da yitirirek çöküşlerini anlatır.
KİTABIN ÖZETİ:
Topal eskici,Trablus’ta savaşırken sol bacağını kahpe bir İtalyan kurşununa verir.Gençliğinde kundura tamirciliği ve demircilik öğrenmiştir.Kurtuluş savaşı’ndan sonra bir süre eskicilik yapar.İşleri gayet güzeldir.Bir zaman sonra kunduracılık üzerine işler tasarlar.Bunun üzerine Çukurova’nın zengin köylerinden birine göçer.Eskicilikten bıkmıştır.Demir araçların onarımıyla uğraşacaktır.İşler iyi gider,İkinci Dünya Savaşı bitip de renk renk, biçim biçim traktörler akmaya başlayınca Topal’ın işleri bozulur:Memleket ziraatinin işi bundan böyle Amerikan makineleriyle görülecekti.Orta Çağdan kalma köhne demirci dükkanlarına ne ihtiyaçları vardı.Köyle ilişiğini keser kentin yolunu tutar.Kent değişmektedir:Yeni apartmanlar, oteller, asfalt yollar…Ve Topal yeniden eskiciliğe başlar.Büyük oğlunun çalıştığı fabrika işi paydos edince ve büyük oğlu üç çocuğuyla ortada kalınca, geçinmek adamakıllı güçleşir.Baba ve iki oğul eskici dükkanında çalışmaktadır ama Dokuz boğazı beslemiyor bu dükkan, zorla değil ya!
Babasının küfürlerinden ve başının çaresine baksın sözlerinden bıkan büyük oğul tohumlu pamuk toplamaya karar verdi.Küçük oğul da katılır bu karara Ve hemen düşlere başlar:Kışın ağasıyla kendi hesaplarına açsalar eskici dükkanını… Hiç olmazsa vara yoğa bağırıp çağırması, pis pis küfürleriyle babası yoktur başlarında.İki kardeş, güle oynaya, çalışır akşamları da…Dükkanda kapanıp kalmak zorunda değildirler.Haftada bir iki gün kafaları çekseler, geri kalan günlerde sinemaya, tiyatroya gider; vakit geçirirler.
Madem eskicilik fosladı, işi ısmarlamacılığa, toptancılığa dök.Dükkanım var makinem var, kalıplarım herbir şeyim tamam.Eksik olan sermaye mi? diyen Topal, oğullarıyla birlikte pamuk toplamaya giderse, hep birlikte çalışarak gereksindikleri sermayeyi sağlayabilaceklerine inanır.
Bir sabah boyaları dökük bir kamyon gelir; tekmil mahalle kapılara, pencereler dökülmüştür.Dokuz kişilik aile pamuk toplamak için yola düşer.Sarı sıcak, sivri sinekler… Hepsi sıtmaya yakalanır.Önce Topal başlar şikayete:Ne dedik de geldik buralara?Yazısı da yabanı da bataydı.Bizim harcımız mı bu? Kötü çalışma koşulları, yoksulluk, sıtma aileyi birbirine düşürür:Topal karısı ve kızıyla kente döner.
İki oğul güçleri yettiğince dayanırlar.İşin acemisi olduklarından fazla pamuk toplayamazlar.Topladıkları pamuk aldıkları avansın ancak yarısını karşılar.Şimdi ne yapacaklardı?Şehre birkaç kuruş parayla dönüp tekerlekli dükkan açmaktan geçmiş, borçlarını nasıl ödeyeceklerini, bu işin içinden nasıl çıkacaklarını düşünüyorlardı.
Bundan böyle küçük oğlu da bugün bulduğunu bugün yiyordu.Sonunda küçük oğul da büyük oğul ve ailesi de, hasta, bitik, nerdeyse ölüm döşeğinde, kente dönerler.Topal’ın babalık duyguları coşar, varını yoğunu çocukları için harcar.Eskici dükkanını olduğu gibi devredip borçlarını öderler.El elde, baş başta kalmıştı.Dokuz kişiye ekmek yediremeyen eskici dükkanı da elden gitmişti.